Yazarımız, Cavit İnam, Van/Erzurum/Kars illerini kapsayan, dört günlük Doğu Anadolu kültürel gezisini sizler için yazdı.
Doğu Anadolu gezisine, kültürel bakış
Dünyanın halen yaşayan en eski kenti olan Van, geçmiş dönemlerde Tuşba adıyla, Urartular'a da başkentlik yapmış, Urartu kralları tarafından, kütle halindeki taştan yaptırılan oda mezarları, tapınaklar ve yazıtlar içeren yapısı ile Van kalesi, 3 bin yıldan beri varlığını sürdürüyor. Bölgenin önemli arkeolojik buluntuları da, Van Müzesi'nde sergileniyor.
Akdamar Adası, Akdamar Kilisesi:
Van gölü içinde yer alan ve ikinci büyük ada olan Akdamar adasında kurulu -Ahtamar, Surp haç kilisesi veya kutsal haç kilisesi olarak da bilinen- Akdamar kilisesi, tarihi kimliği ile öne çıkıyor. Kudüs'ten İran'a kaçırıldıktan sonra, 7. yüzyılda Van yöresine getirildiği rivayet edilen, hakiki haçın bir parçasını barındırmak maksadıyla, Vaspuragan Kral 1. Gagik'in emriyle, 915-921 yıllarında, Mimar Manuel tarafından inşa edilmiş. Ortaçağ Ermeni sanatının en parlak eserleri arasında yer alan Akdamar kilisesi; kızıl andezit taşından inşa edilmiş olup dış cephesi, alçak rölyef şeklinde işlenen, zengin bitki ve hayvan motifler, kutsal kitaptan alınan sahneler ile bezenmiştir. Eklentiler kapsamında, Şapel ve Cemaat evi de yer almaktadır. 2005 yılında başlayan restorasyon çalışmaları sonucu, 2007 yılında müze olarak ziyarete açılmış.
Muradiye Şelalesi:
Adını, Bağdat seferine çıkan, Sultan lV. Murat'tan almıştır. Sert bazalt kütleler şelalenin oluşumuna neden olmuş, farklı yükseklikten düşen şelalenin merkezdeki yüksekliği on sekiz metreyi buluyor. Zaman zaman olduğu gibi, ziyaretimiz sırasında da, kış koşulları nedeniyle, şelalenin donduğu, Pamukkale travertenlerine benzer bir görüntü bizleri oldukça etkiledi.
İshak Paşa Sarayı:
Ağrı ilinin, Doğubeyazıt ilçesinde yer alan, Osmanlı döneminin en önemli sivil mimari eserlerinden biri olan İshak Paşa Sarayı; ocaklık olarak, Bayazıt sancağına tasarruf eden Mahmut Paşa tarafından yapımına başlanmış, yeğeni İshak Paşa döneminde, (1685-1784) tarihleri arasında tamamlanmış. İçinde: cami, türbe, kütüphane, mahzen, koğuş, harem ve selamlık bölümlerinin de yer aldığı, 116 odalı saray; Osmanlı döneminde inşa edilmesine karşın; Selçuklu dönemi mimarisi yanında, batı kökenli: barok, gotik, rokoko, ampir akımlarının izleri yanında, bölgesel sanat anlayışı ile de etkileşim içinde kalınarak inşa edildiği anlaşılmıştır. Üç ana bölümden oluşan Saray'da geçişler, mimari açıdan öne çıkan, Taç kapılar ile sağlanmaktadır. Anıtsal boyuttaki dört taç kapı ve yapının pencere ve kemer detaylarında: geometrik ve bitkisel taş süslemeler ile, yaklaşık, 110 farklı motifin kullanıldığı, kalp, palmet, lotus ve göz figürlerin yanında; nişlerin içerisine girift tarzındaki bitki motifli kabartmalardan oluşan bordürler ile çevrelendiği görülmüştür. Çarpıcı bir görsellik sunan, 2000 yılından buyana, UNESCO Dünya Geçici Miras Listesi'nde yer alan İshak Paşa Sarayı, görkemli yapısı ile görülmeyi fazlasıyla hak ettiğini düşünüyorum.
Ağrı Dağı:
Iğdır ve Ağrı illeri sınırları içinde yer alan, Ağrı Dağı; Türkiye'nin en yüksek dağı Büyük Ağrı (5137 metre), Küçük Ağrı (3898 metre)'dan oluşmakta, dört mevsim erimeyen kar ve buz kütlesi, volkanik özelliği ile öne çıkmaktadır. Dini yönden; Yahudilik ve Hıristiyanlık inançlarına göre, Büyük Tufan'da, Nuh'un gemisine ev sahipliği yaptığına inanılmaktadır. Etkileyici, görsel güzelliği ile de, seyir zevk vermektedir.
Tuzluca Tuz Mağarası:
Iğdır ilinin, Tuzluca ilçesinde, elli beş dönümlük bir alana yayılan tuz mağarası, özellikle de astım hastaları için, tedavi işlevine sahip olması ile öne çıkmaktadır. Tuz mağarası içerisinde bulunan kaya tuzu, 24-37 milyon yıl önce oluşmaya başlamış bulunan çökel tabakalardan meydana gelmiştir. Tuzluca Tuz Mağarası içinde, odalara benzeyen çok sayıda galeriler bulunmaktadır. Geçmişi, Hititler dönemine kadar uzanmaktadır. Turizm ve sağlık sektörü açısından ziyaret edilmesi önerilmektedir.
KARS:
Kars; çeşitli etnik grupları bünyesinde barındırması yanında, kültürel farklılıklara dayalı kozmopolit yapısını ve tarihsel geçmişini de zenginliği olarak değerlendirerek, turizm açısından görülmesi gereken, kent kimliği ile öne çıkmıştır. Paleolitok, kalkolitik ve tunç dönemlerine ait bulgular çerçevesinde, M.Ö. 9-6 bin yıllık tarihsel geçmişi bulunan Kars; uzun süreli, Urartular dönemindeki gelişmişlik süreci sonrası, Perslerin egemenlik yıllarını takiben,sırasıyla: Araplar, Tigranlar, Sasaniler ve Selçuklu dönemini de kapsayan çalkantılı tarihsel geçmişi; özellikle de, Rusya ile aramızda ki çekişme ve karşılıklı egemenlik savaşları sonucu bugünkü konumunu elde etmiştir. Bu sürec içerisinde Kars; Gürcü- Ermeni Bagratlı Krallığı ile Güneybatı Kafkas Cumhuriyet'inin başkent'liğini de yapmıştır. Kentte tüm dönemlerin izleri yanında, özellikle Rusya'nın, Baltık mimarisi tarzında inşa ettiği eserler kentinin estetik yüzünü oluşturmaktadır. Bu doğrultuda: Kars çayı üstüne kurulan taş köprü ve arka planda, Kümbet Camii (12 Havariler Kilisesi'nden dönüştürülmüş), Evliya Camii, Fetiye Camii (kiliseden camiye dönüştürülmüş) ve tüm tarihsel, arkeolojik ve etnografik bulguların sergilendiği Kars Müzesi, tarihi gerçekleri yaşatan Kanlı Tabya Müzesi'de gezilip, görülmeye değer bulunmuştur.
Ani Ören Yeri:
Kars civarında, Arpaçay (Türk-Ermenistan sınırı) nehri boyunca yer alan Ani Ören yeri; demir çağından beri önemli bir yerleşim merkezi olarak tarih boyunca varlığını sürdürmektedir. Önceleri Anadolu yerlilerinden olan Nairilerin ve Urartuların topraklarının parçası olan Ani; daha sonra Ermeniler tarafından ele geçirilmiş, Pakrudini Hanedanlığı'na bağlı, Ermeni hükümdarlığının başkent'liğini yapmıştır. En parlak dönemini Ermeni kralı II. Smpet ve oğlu Gagik (977-1022) döneminde yaşamıştır.1045 yılında, Bizanslıların işgali sonrası, Bagratlı Krallığının tahakkümü altına girmiştir. 1064 yılına kadar Bizans yönetimi altına kalmıştır. Alparslan'ın, 1064 Malazgirt savaşı ile birlikte bölgeye egemen olması sonrası, Ani, Kürt Şeddad beyliklerin yönetimine bırakılmıştır. 1190 yılında ise Gürcülerin hakimiyeti, Timur'un 1319 yılında ki istilası, Osmanlı dönemindeki egemenlik savaşları ve nihayetinde Cumhuriyet dönemi ile birlikte bugünkü statüsüne kavuşmuştur. 1001 kilise şehri veya 40 kapılı şehir diye adlandırılan, yeraltında, 823 yapı ve mağara bulunan; 11 ve 12. yüzyılları ile ilgili İslami mimari eserleri de barındıran Ani Ören yerinden; geçmişten günümüze kadar ancak surlar, sekiz kilise ve bir cami kalmıştır. Bunlardan Ani katedrali veya Meryemana kilisesi, 989 yılında, mimar Trdat tarafından yapılmıştır. Ebu'l Menûçehr Camii ise, Alparslan tarafından Anadolu'nun fethinden sonra, Şeddedi Ebu'l Menûçehr tarafından, (1071-1072) döneminde, Türk topraklarında inşa edilen en eski cami olarak öne çıkmaktadır. Ani Ören yeri, 2016 yılında UNESCO tarafından, Dünya Mirası listesine dahil edilmiştir.
Çıldır Gölü:
Ardahan-Kars il sınırları içinde kalan, Doğu Anadolu Bölgesi'nin ikinci büyük, kapalı havza, tatlı ve doğal su gölü olan, 123 metrekare alan kaplayan Çıldır Gölü; kış aylarında donmakta, 30 cm. buz tabakası kaplamaktadır. Atlı kızaklar ile yapılan geziler seyir zevki vermekte, Eskimo usulü ile sazan balığı avlanmak suretiyle de güne renk katılmakta, turizm açısından ilginç kılınmaktadır.
ERZURUM:
Tarihin ilk dönemlerinden beri önemli bir yerleşkemiz olan Erzurum, tarihi eserler açısından önemli bir külliyatı da bünyesinde barındırmaktadır. Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcını oluşturan, Erzurum Kongre Binası başta olmak üzere; Çifte Minareli Medrese, Yakutiye Medresesi, Üç Kümbetler, Erzurum Kalesi ve Erzurum Müzesi görülmeye değer tarihi mekanlar olarak öne çıkmaktadır.
Dört günlük Doğu Anadolu gezimiz sırasında, bünyesinde barındırdığı tarihi eserleri ve zengin kültürel (folklorik özellikleri, mutfak çeşitliliği) yapısı itibariyle, bölgenin, iç ve dış (komşu ülkelerden, özellikle de İran'dan) turizm açısından cazip hale geldiği görülmüştür. Mevcut potansiyelin geliştirilmesi konusunda merkezi ve yerel yönetimler tarafından konuya daha fazla önem verilmesi, turizme yatırımın artırılması ve etkin tanıtım yapılması; bu doğrultuda, turizm rehberlerinin ekonomik durumlarını iyileştirmesi, eğitimlerinin önemsenmesi ve bilgi birikimlerinin geliştirilmesi gerektiği kanaati edinilmiştir. Bu bağlamda da, Anadolu'nun gezilip, görülmesini öneriyorum.