Hypatia

3 Ağustos 2024 Saat: 11:26
Gülden Sökelioğlu
MS. 370-415 yılları arasında İskenderiye(Mısır) şehrinde yaşayan Hypatia, Marie Curie'den önceki en saygın bilim kadını olarak nitelendirilir.

İskenderiye şehri, Makedonya Kralı Büyük İskender tarafından M.Ö 332 yılında kurulmuştur. Ptolemaios Hanedanı zamanında İskenderiye'de çok büyük bir üniversite ve kütüphane kurulmuştur. Böylece İskenderiye çağının önemli bir bilim merkezi haline gelmiştir. Hpatia'nın babası Theon'da İskenderiye Üniversitesi'nde bir matematikçi ve aynı zamanda filozoftu.
Hypatia'nın, dönemin kız çocuklarına nazaran iyi bir eğitim görmesi, çeşitli yönlerden kendini geliştirmesi gibi hususlarda şüphesiz ki babasının etkisi çok büyük olmuştur. Babası, O'nun özellikle matematik öğretmeni olmakla birlikte el sanatları, şiir, müzik, din, astronomi ve tabi ki felsefe gibi alanlarla ilgilenmesinde de en büyük destekçisi olmuştur. Dini baskılar sonucu toplumsal açıdan kaotik bir dönemde olmalarına karşın Theon, kızına hiçbir dogmaya (değişmez, katı, dini kurallar) ve dinlere teslim olmamasını, daima sorgulamasını öğütlemiştir: "Bütün dogmatik dinler yanlışlarla doludur ve kendine saygısı olan bir kimse tarafından son gerçek olarak kabul edilmemelidir."
"Düşünme hakkını hep kullanmalısın. Çünkü yanlış düşünmek, hiç düşünmemekten yeğdir."
Zihinsel bunca uğraşın yanı sıra Hypatia sporla da ilgilenmiş, babasıyla günlük egzersizlerini yapmıştır.
Bilim, sanat ve sporla içiçe olan, ayrıca güzel ve etkili söz söyleme sanatında da(Retorik) oldukça yetenekli olduğu söylenen Hypatia'nın babasının verdiği eğitimin yanısıra Atina'da da eğitim gördüğü söylenir. Orada yeni Platoncu Plutarkhos'dan da ders alan Hypatia, bu süreçte kendini matematik alanında oldukça geliştirmiştir. Sorgulamayı seven, araştırmaya, öğrenmeye son derece hevesli ve özellikle gökyüzünün gizemini çözmeyi oldukça kafaya koymuş olan Hypatia, İskenderiye'ye döndüğünde üniversitede ders vermesi istenir. Hristiyan ve Paganlar'dan (Çok Tanrılı İlkçağ Dinlerine inananlar) bir çok öğrenciye matematik, felsefe ve astronomi dersleri vermeye başlar. Bu aşamada ününün çok geniş coğrafyalara yayıldığı, Afrika'dan, Asya'dan ve Avrupa'dan Hypatia'nın öğrencisi olabilmek için çokca insanın İskenderiye'ye geldiği söylenir.
Kendisi de birçok kitap yazan Hypatia'nın günümüze ulaşan Conigues, Aritmhetigue ve Traite d'astronomie adlarında üç eseri vardır ve bu eserler, bugün Vatikan Kütüphanesi'nde korunmaktadır. Bunların yanısıra babasıyla birlikte Öklid üzerine en az bir kitap yazdığı da bilinmekle birlikte maalesef bunlar ve daha bilemediğimiz nice çalışma, İskenderiye Kütüphanesi'nin ve Serapis Tapınağıı'nın yıkılmasıyla zarar görmüş ve günümüze ulaşamamıştır.
Hypatia'nın gökyüzü gözlemlerinde, su arıtmada ve denizcilikte nice buluşa sahip olduğu ve konik eğriler üzerindeki matematiksel çalışmalarıyla tanındığı bilinmektedir. Özellikle elipsle çok ilgilenmiştir.1200 yıl sonra, 17.YY'da Johannes Kepler, gezegenlerin hareket ettiği eğrilerden birini, elipsi tanımlamıştır.
Hypatia'nın kendisinin buluşları ve başarılarının yanısıra öğrsncileri de birçok başarlı işe imza atmış, eğitimlerini bitirdikten sonra önemli mevkilere gelmişlerdir. Hypatia'!nın öğrencisi Synesius, bir usturlap( Asrononomi ölçümlerinde kullanılmış tarihi bir ölçüm cihazıdır. Kullanım alanları arasında Güneş, Ay, gezegen ve yıldızların konumlarını belirlemek yer alır.) yapmış ve bu araç, 16.YY'da "Hypatia usturlabı" olarak anılmıştır. Yine öğrencisi Orestes ise ilerleyen yıllarda Mısır bölgesinin valisi olmuştur.
Hypatia'nın öğrencilere ders verdiği dönemde Paganlar, Hristiyanlar ve Yahudilerin birarada yaşadığı İskenderiye'de güç Hristiyanların eline geçince Paganların birçoğu vaftiz edilip Hristiyan olurken(Orestes gibi) Yahudiler ise o topraklardan sürülmüştür.
Hypatia, işte böyle dini baskıların egemen olduğu bir ortamda, herhangi bir dine mensup olmadan matematik, astronomi ve felsefe ile ilgilenmiştir. Hristiyanların baskıcı bir tutum sergiledikleri bu süreç, Cyril'in İskenderiye başpiskoposu olmasıyla doruk noktasına ulaşmıştır. Dini yönden nüfuzunu siyasi alanda da göstermek isteyen Cyril ile Vali Orestes arasında, çatışma başlamıştır. Vali'nin sonradan Hristiyan olmasını kullanarak halkı kışkırtmış ve Vali Orestes'e linç girişimi olmuştur.
Gerilimin iyice arttığı bu kaos ortamında Hypatia'nın göze batması kaçınılmaz olmuştur. Orestes, Hypatia'nın öğrencilerinden biridir ve Vali olduğu sırada çok yakın arkadaştırlar.
Kadınların kölelerden yukarıda fakat erkeklerden aşağıda görüldüğü, düşüncelerini ifade edecek özgür bir ortama sahip olmadıkları, evlenmek ve daha sonra ev içinde kapalı bir hayatı yaşamakla sunırlandırıldıkları, akıl yönünden yetkin olup olmadıklarının tartışıldığı bu çetin ve ilkel dönemde; Hypatia, bütün değerleri, dini kuralları, kısaca tüm kalıpları yıkan bir kadındır. Hiç evlenmemiştir, babasının ölümünden sonra da araştırmaya, sorgulamaya devam etmiş, son derece donanımlı, insanlar üzerinde sözü geçen ve herkesin saygı duyduğu bir kadın olmuştur. Bazı insanlar, onu mükemmel ve erdemli diye tamımlamışlardır.
Hypatia'nın felsefesinde Atina'dan aldığı eğitimin de etkisiyle Platonculuk görüşü hakimdir. Platonculuk, dogmatik bilgilere sığlınmadan, araştırmayı ve öğrenmeyi temel alan bir öğretidir. Hypatia, Platonculuk ile öğrendiklerinin üzerine daha da katarak, Neo- Platonculuğu benimseyenlerden çok daha önce bu akıma öncülük etmiştir. Elbette bu okulun düşünce yapısı, Hristiyanların dogma görüşleriyle çatışmaktadır.
Hypatia' da bütün dinleri babasından öğrenmesiyle beraber hiçbirini kabul etmeyerek şu sözleri yazmıştır:
"Masallar masal diye, efsaneler efsane diye anlatılmalıdır. Boş inançları gerçek diye öğretmekten daha korkunç bir şey olamaz. Çocuk aklı bunları kabul eder ve çocuk yanlış şeylere inanır. Bu yanlış inançlardan arınmak çok zor olur, uzun yıllar alır. İnsanlar boş inançlara bir gerçekmiş gibi inanıp uğruna dövüşürler. Hatta boş inançlar uğruna daha fazla dövüşürler çünkü boş inanç elle tutulmazdır ki çürütülmesi neredeyse olanaksızdır."
İşte tüm bu sözleriyle Hypatia, sofu bir Hristiyan olan Cyril'in açık hedefi olmuştur.
Hristiyanlığa zarar veren görüşlere sahip olmasının yanında Orestes'e akıl verdiğini düşündüğü için Hypatia, Cyril için ortadan kaldırılması gereken tehlikeli bir bilgedir. Cyril, Hypatia'yı cadı ilan etmiş ve halkı, özellikle Parabolanileri(Kıptî çingeneleri) Hypatia'yaya karşı kışkırtmıştır. Hypatia hakkında halk arasında çeşitli söylentiler yayılmıştır. Herkes onu evinde büyücülükle uğraşmakla, ahlaksızlıkla ve şeytanileşmiş bir varlık olmakla suçlamıştır.
Hypatia, tüm bunlara rağmen geri adım atmamış ve Hristiyan olmamıştır. Her zaman bilimin ve sanatın peşinde koşma arzusuyla yaşamıştır. Herkesin üzerine geldiği ve "Neye inanıyorsun? " diye onu sıkıştırdıkları sırada dahi cevabı çok nettir: "Ben felsefeye inanırım."
Bütün bu son derece kısıtlı imkanlara rağmen yolundan vazgeçmeyen Hypatia'nın yaşamı, ne yazık ki trajik bir ölümle sonuçlanmıştır. Hypatia, artık gözü dönmüş halkın öfkesinin taştığı bir gün bazı kaynaklara göre evinden zorla çıkarılarak, bazısına göre üniversitenin kapısında yakalanarak, başka bir takım kaynaklara göre evinin önünde pusu kurularak arabasından indirilmiş ve yerlerde sürüklenerek Caesarion Kilisesi'ne getirilmiştir. Burada elbiseleri parçalanarak soyulmuş, kimilerine göre kırık çömlek parçalarıyla, kimilerine göre midye kabuklarıyla bedeni paramparça edilmiştir. Organları kesilerek her bir parçası İskenderiye sokaklarında dolaştırılmıştır. Daha sonra parçalar toplanarak Cinaron denilen yere götürülüp yakılmıştır. Olayın ardından Orestes, İskenderiye'yi terk etmiştir. Cyril, İskenderiye'de kontrolü tamamen ele geçirmiş ve bir süre sonra aziz ilan edilmiştir.
Hypatia, bugün kimilerine göre bir bilim şehididir, kimilerine göre Hristiyanlığın doğduğu yılların kurbanıdır. Her ne şekilde nitelenirse nitelensin, yaşanan olay, bağnazlığın akıl almaz bir seviyesidir.
Hypatia'nın üstün yeteneği, felsefi enginliği, bilime olan tutkusu ve özgür bir insan olarak yaşamaya çalışması onun bir suçu gibi görülmüş, haksız yere acımasızca katledilmiştir.
O dönem artık Mısır'da bilim ve felsefe Hypatia ile birlikte ölmüştür fakat bu henüz bir başlangıçtır. Hypatia'nın sonu, bu dogma düzenin de sonu olmamıştır. İlerleyen yıllarda skolastik düşüncenin(Ortaçağ düşüncesi) egemenliği altında daha nice kadın cadı ilan edilecek, nice bilim insanı dinsizlikle suçlanarak katledilecek tir.
Hypatia, bir süre tarihin tozlu sayfalarında gizli kalsa da özellikle 'Aydınlanma Çağı' ile beraber ismi ve çalışmaları tekrar gün yüzüne çıkarılmıştır. Newton ve Leibniz onun çalışmalarını kullanmıştır. Voltaire, 'Felsefe Sözlüğü'nde Hypatia'ya yer vererek onu" İskenderiye'de, Theodosius dönemine Platon ve Homeros öğreten kadın" olarak tanımlamıştır.
Hypatia, herşeye rağmen kararlı duruşuyla, azmiyle ve zekasıyla gerek kadınların özgürleşmesi için bilime, sanata ve felsefeye kendini adamış tüm insanların yılmadan, bütün dogmalarla başetmesi konusunda yolumuza bir ışık olacak; onurlu bir bilim insanı ve filozof olarak her zaman saygıyla anılacaktır. (1)
Hypatia'nın Sözleri:
-" Kimse senin gibi düşünmese bile, doğru olduğuna inandığın şeyi yapmayı bırakma."
-"Yanlış da olsa düşünmek hiç düşünmemekten iyidir."
-"Batıl inaçları gerçek gibi öğretmek çok kötü bir şeydir. Çocuk aklı bunları kabul edip, inanır ve sadece büyük acılar ve belki de trajediler sonunda yılların ardından onlardan kurtulabilir."
-"Bizi birleştiren şeyler ayıranlardan daha fazla."
-"Sizce kaç aptal kendi kendine bu yıldızlar neden düşmez diye sormuştur? Ama siz, bilgelikle eğitilen siz, yıldızların ne aşağıya ne de yukarıya doğru hareket etmediğini biliyorsunuz."(2)
*
45 yıllık kısa yaşamında matematik, astronomi ve felsefe alanında önemli eserler veren, önemli buluşlar yapan, çağının çok ilerisinde bir bilim kadını olan Hypatia'nın bağnazlar tarafından acımasızca öldürülmesinden bugüne tam 1609 yıl geçti. Ama Hypatia adı hiç unutulmadı.
İnsanlık için buluş yapan bilimciler, çoğunlukla bedel ödemişlerdir. Hele bilimle uğraşanlar kadın ise bu bedel daha ağır olmuştur.
Düşünceleri ve buluşlarıyla yaşadıkları çağın çok ilerisinde olan filozoflar, bilim insanları, din adamları, şairler, sanatçılar, hukukçular, ozanlar egemenliklerini kaybetmek istemeyenler tarafından katledilmişler; bazıları derisi yüzülerek, bazıları işkenceyle veya yakılarak öldürülmüştür. Ancak ne kadar engellenmek istense de 'Aydınlanma Çağı' devam edecektir.
Hypatia, Ebu Hanife, Pir Sultan Abdal,
Şeyh Bedrettin, Nesimi, Uğur Mumcu, Bedrettin Cömert, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, Server Tanilli, Ümit Kaftancıoğlu, Sivas'da yakılan ozanlar, aydınlar ve doktorlar...Hepsi de düşüncelerinin ve insanlığa ışık olmalarının bedelini hayatlarıyla ödediler...
Ama isimleri ve mücadeleleri hiç unutulmadı ve sonsuza kadar yaşayacaklar...
Karanlıklara ışık olmaya devam edecekler.

Kaynak:
(1) -alegoridergi. com
(2) -wordpress. com

YORUMLAR

Lütfen Resimdeki kodu yazınız

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları